masonluk
mason locasindan gizli kamera ile cekilmis goruntuler
bir doktor beyfendi blog unda gunluk olarak hastalari ile sohbetlerini anlatiyor.
sonderece ilginc geldi...
Hijyenik koşullarda el değmeden paketlenmiş ürünleri açarken, bunun tarihi bir an olduğunu düşünür müsünüz? Steril olan ürünün havayla temas ettiği anda, havadaki bütün mikroorganizmaların ürüne hücum ettiğini hayal ederek garip bir haz alır mısınız?
Bir dosya paylaşım programında, çektiğiniz dosya %99'da durursa "kesin adam gıcıklığına durdurdu!" diye düşünür müsünüz? Siz böyle düşünürken download biterse karşıdakine mahcup olur musunuz?
Pis kokan bir tuvalette ağzınızdaki sakızdan balon yaparsanız sakızınızın kirleneceğini düşünür müsünüz? Ağzınızın içinde balon yapmaya çalışır mısınız? Her durumda sakızı tuvaletten çıktıktan sonra atar mısınız?
Berberin düzelttiği favorilerinizin sağlı sollu uyumunu asla beğenmeyip tıraş bıçağıyla favorilerinizi düzeltmeye kalkar, ardından favorileri kaş hizasına kadar keser misiniz? Oluşan ilginç şekle bakıp "lan daha fazla da abartmayalım artık, zararın neresinde dönsek kardır" der misiniz?
Bir şarkı dinlerken, dünyanın herhangi bir yerinde aynı anda o şarkıyı dinleyen birilerinin olup-olmadığını düşünür müsünüz? Eğer olduğuna kanaat getirirseniz garip bir mutluluk duyar mısın?
Bir şişenin kapağını açmaya çalıştığınızda kapak yerine şişeyi çevirir misiniz?
Stres tuşunda bi an olsun anlam arayıp da "ulan hakkaten siteyi terk etsem mi" dediğiniz olur mu?
Sizden önce biri hapşırdıysa, ona ve size kaçar kişinin "çok yaşa" dediğini toplayıp, ortamda kimin daha popüler olduğunu hesaplar mısınız?
Gazetede bir şey okurken yan sayfadaki renkli haber dikkatinizi çektiğinde "ben iki haberi bir arada götürürüm" diyerek iki haberi katar karıştırır okur musunuz? İki haberden de hiçbir şey anlamayınca ikisini de teker teker baştan okur musunuz?
Eve misafir geldiğinde (dayınız, amcanız, vs...) üşenip, annenize uyuduğunuzu söyletir, daha sonra da onlara görünmemek için tuvalete, banyoya gidemez, odanızda kısa süreli bir esir hayatı yaşar mısınız?
Sokakta reklam, tanıtım, vs. broşürleri dağıtan kişi bir önünüzdekine uzatıp size uzatmazsa "lan kimse beni adam yerine koymuyor!" diye dalar mısınız?
Yıkanırken vücudunuzda "iğne deliği kadar kuru yer" kalıp kalmadığına kafayı takar mısınız?
Lokantada yemek yerken kendinizi, su bardağına bittikçe konan suyu içmek zorunda hisseder misiniz? Her seferinde bu olayın sonu nereye varacak diye düşünür müsünüz?
Yakınından geçmekte olduğunuz bir halı sahada kaça kaç oynandığını merak edip, tek tek oynayanları sayar mısınız? Altıya altı çıktığında sevinip, yediye altı çıktığında "tüh bi kişi eksikler" diye üzülür müsünüz?
dunyanin resmi olarak en uzun insani olarak kayitlara gecmis olmanin disinda
bir yunusun midesinden yanlislikla yutmus oldugu bir plastik parcayi cikarabilmek
gibi bir meziyeti olan uzun otesi adam...
kucuk bir amerikan firmasinin fransa ya uretmis oldugu mamuldeki
yikama talimati
sicak su ile yikayiniz
....
....
baskanimizin ahmak olmasindan dolayi uzgunuz
onu biz secmedik
Samimiyetsiz iltifat; Yalakalık
Yalakalığın tanımıyla fazla uğraşmak zaman kaybettirir, zira herkes bunun ne demek olduğunu yeterince biliyor , burada yalakalığın işlevsel boyutuna girmeye, ve bunun internet ortamına yansımalarının ne olduğunu göstermeye çalışmak istiyorum. Maddeler halinde inceleyelim;
Birinci fasıl ; Yalakaların, yalakalık ettikleri kişiye zararları nelerdir?
Herkes, dışarıdan baktığında yalakalık edinilen kişinin durumdan zevk eylediğini, ve sonuçlarını da sefa ettiğini düşünür. Halbuse hakikat hiç böyle değildir. Hiç bu gerzek yalakalar, akıllı bir insana yarar mı? Bunların yalakalığı, övmesi, yaranması bile yaramaz akıllı adama (hiçbir işe yaramadıkları gibi). Efendim açalım; bir kere yalakalık çoğunlukla ve genellikle, kişinin kendinden üstünde gördüğü kişilere yapılır. Bu durumda bu üst sınıfın ağabeyleri/ablaları, bir karşılaştırma süzgecinden geçirilmiş olur. Kısacası; ÖVÜLEN KİŞİ ÇATIŞMAK ZORUNDADIR; ÇÜNKÜ DİĞERLERİYLE KARŞILAŞTIRILMIŞTIR. Burada gerçekten övülen kişinin durumu, iki ucu boklu değnek ortasındaki karıncaya benzer. Kendisine “yok öyle değilim” desee bi türlü, “evet öyleyim, eheh” dese bi türlü. Şunlar ilk başta gördüğüm zararları oluştururlar;
· Diğerleriyle karşılaştırmaya dayandığı için, bireyler arası çatışma ve çekememezlik doğurur.
· Hiçbir bok yapmamışken, bunların yüzünden antipati toplarsınız, düşmanlarınızın öfkesi daha da kabarır.
· Maalesef bu gerzek yalakalar size götü kalkmış bir görünüm verir.
Tarihte de yalakaların bir çok zararları görülmüştür. Birlikte büyüyen birlikte oynayan şehzadeler, hep birilerinin diğerlerine yalakalık etmesinden dolayı, birbirlerini çekememişler ve birbirlerini boğazlayacak duruma gelmişlerdir. Hatta boğazlamışlardır. Tabii internet ortamında da, bazı saygı duyulan kişilere yapılan yalakalık da, onlara öfkenin ve çekememezliğin doğmasına sebebiyet vermiştir. Örnekleri mevcut olmuştur, hala vardır, ve var olacaktır.
İkinci madde; İyi de, kimler, neden yalakalık yapar ?
İlk önce bu işin nedenlerini sayalım. Yalakalık etmenin tek ve basit bir nedeni yoktur. Ama genelde, güvenlik kaygılarıyla yapıldığını düşünüyorum. Şu nedenler başlıcaları olabilir;
· Alt sınıf kendini kollamak ve korumak için, üst sınıfa yalakalık etme ihtiyacı duyar, bu bir çeşit, dere boyunca ayıya dayı deme refleksidir. Zekice bir nedendir aslında.
· Bazı insanlar tıpkı Osmanlı devletinin 1. dünya savaşına girerken ki “diplomatik yalnızlıktan” kurtulması gerekçesi gibi, psikolojik yalnızlıklarından kurtulmak için birilerine yalakalık ederler. Bu da bir ihtiyaçtır… sanki… Bunun bir farkı var; illa üst sınıfa olması gerekmez, kendi sınıfına ve daha alttakilere de yalakalık edebilirler bu insanlar.
· Bir de, eğer toplum bir kişiye hörmet gösteriyorsa, tekil de ne olduğunu anlamadan ona saygı duyar. Beğenmese bile, doğru olduğunu söyler, ne kadar haşmetli olduklarını dile getirirler. Sürü psikolojisidir.
· Hep alt sınıf mı yalakalık eder a.q? Bazen üstler de, astlarını yalarlar. Bu daha çok, sevgi bağlarını güçlendirmek, ve hmm… oy toplamak içindir. Hani götüm kalkmış görünmeyim hesabına da yalakalık edenler yok değildir. Zekicedir…
Üçüncü husus; Kimler yapar? Nedenleri söyledik de bunları söylemedik.
Nedenlere bakılarak aslında hangi mizaçtaki insanların yalakalık yaptıkları çıkarılabilir;
· Korkaklar…
· Aşağılık kompleksli insanlar.
· Bir gruba dahil olmak isteyen insanlar. (Lise yıllarındaki ideolojik akımlara sürünme popülistliğinin temelinde bu neden yatar, kim ne derse desin. 17-18 yaşındaki adam, milliyetçiliğin neden ve sonuçlarını, ya da sosyalizmin neye tepki olarak başladığını, marks’ı, lenin’i, felsefe tarihini vb.. gibi şeyleri tam olarak kavrayamaz… Hele türkiye’de.)
· Menfaati olan insanlar. ( sözlükten hatun kaldırmak, mevki elde etmek, )
· İşte en asil duygunun insanları; “üst sınıflar arasında çatışma çıkarmak isteyen casus tipli insanlar”… Bunlara saygı duyarım, adamların idealleri var çünkü. Ve hayatın bir rekabet olduğunu anlamışlar. Birilerini yalarlar, ve o kişi antipati toplar, bir noktada da boğazlanır. İşte bu!...
Dördüncü söz; Peki kimler yalanmaya daha yatkındır? Genellikle kimlere yapılır bu yalakalık?
Bunlar da işin nedenine bakılınca kolay anlaşılacak şeylerdir, ancak bazı hususları açmak lazım. Biz, bazen üst sınıflardaki (üst sınıf alt sınıf derken kastettiğim, saygı gören, tanınan, bilinen kişiler ile bilinmeyen, tanınmayan küçük kişiler arasındaki ayrımdır. Hindistan’lı değilim) yalakalıkları anlamayız. Bu adamların yalakalık yapmaya ihtiyacı olmamasına rağmen, türlü bahanelerle birbirlerine iltifatlarda, nüktelerde, sempatilerde bulunurlar. Bunun nedeni de basittir; bu insanlar birbirlerinden çekinirler. Genelde, bir grupta iki baş olursa, ya çatışma çıkar ya da usul usul işler böyle devam eder. İşte bu durumda çatışmanın çıkacağını, veya bu sözlük için konuşayım eleştirileceğini, ayar yiyeceğini anlayan zayıf kişilik, diğerine iltifat ederek, kendine ondan gelecek bir eleştiriyi kesmek için duvar örmüş olur. Bu sebeple haksız yalakalıkları fark edip, bunlara önlem almak gerekir. Yalakalık edinilen genel tipler şunlardır;
· Grup içinde gücü olan, sivri dilli, her boku eleştiren kimselere.
· İdeoloji/fikir/din grupları başlarına…
· Yönetici konumundakilere
· Verici hatunlara ,vurucu beylere…
Beşinci nükte; Kimlere yalakalık edinilmesi, bir derece hoş karşılanabilir?
· yönetici konumundakilere… (öyle...)
Altıncı asteriks; Yalakalığın yararlarını söyle bana…
· korunursunuz
· bir grubunuz olur
· para kazanabilirsiniz
· Bir gün size de birileri yalakalık edecek konuma gelebilirsiniz.
· İşleriniz aksamaz
Ama bir dönem dalkavuk damgası yersiniz. Ayaklar altına almanız için bile bir gururunuzun olmadığı herkesçe malum olur. Mütemadiyen tiksinilirsiniz…
Yedinci cüce; Yalakalıktan kendimi alamıyorum, ama dalkavuk görünmek de istemiyorum, peki n’aapmalıyım?
· O kimsenin düşüncesine katılacaksanız, bari bir noktaya katılmadığınızı belirtin.
· O kimsenin bir isteği olduğunda, bir şartla kabul edin. Hemen “lafı mı olur aabi” ayaklarına girmeyin.
· O kimsenin bir görüşünü tamamen kabul etmek yerine, ona eklemelerde bulunun ki, eksik bir yanlarının olduğunu ima edin.
Sekizinci öğüt; Ben üst sınıfım, bu gerzeklere karşı sence ne yapmalıyım?
· Sana her yalakalık yapana, aynı yalakalıkla cevap verme, zira bu davranış senin eleştirel düşüncene saygısızlıktır. Zaten büyük ihtimalle sana değil, senin gücüne, parana, bedenine, ve öldürücü silahlarına yapılmış bir yalakalıktır bu. Eğer sen de ona aynı uslupla cevap verir, adamın egosunu okşarsan, yarın öbür gün bir yanlışını gördüğünde adamı eleştiremez konuma gelirsin. Yalakalık yapana bir savunma duvarı örmesine müsaade etme; “dostunu bir gün düşmanın olacakmış gibi, düşmanını da bir gün dostun olacakmış gibi sev”.
· Çevreye karşı mütevazı ol, olmasan bile öyle görünmeye çalış ki, diğerleri sana haset etmesin.
· Sallama, cevap verme…
Bir filozof ile bir dalkavuk konuşuyormuş. Filozof ne derse dalkavuk onu tasdik ediyormuş. Nihayet sabrı tükenen filozof haykırmış: - Birader, hiç olmazsa bir kez olsun dediğime itiraz et de iki kişi olduğumuzu anlayalım.
• Timur Selçuk'un kendisiyle gecenin 2'sinde canlı telefon bağlantısı kuran Savaş Ay'a "ben namaz kılan adamım, sabah namazına kalkıcam ne beni arayıp rahatsız ediyorsunuz!" şeklinde fırça kayıp telefonu canlı yayında yüzüne kapatması, Savaş Ay'ın çaresiz bakışlar içinde sus pus durumu kurtarma çabaları...
• Doğuş ve Hilal Cebeci'nin otelde basılmalarından birkaç gün sonra Alişan'ın kameralar önünde Doğuş'a "o otel yaramış sana, zayıflamışsın!" demesi, Doğuş'un kilitlenmesi...
• Telegol'de Tevfik Lav'ın ölüm haberi verilmesinden hemen sonra herkes şoktayken Turgay Şeren'in aniden "yaa ne alakası var, 100.yıl diye Galatasaray şampiyon olacak diye bir şey mi var!" demesi, ortamdakilerin ani şaşkınlıkları ve donup kalmaları...
• Bizim Stadyum programında, yorumcu-eski merkez hakem komitesi başkanı Ahmet Güvener'in cep telefonunun ısrarla çalması üzerine "bir saniye kapatayım şunu" demesi..
• Liverpool-Galatasaray maçında Prates'in freekick gölünden sonra, İlker Yasin'in, gole bir türlü inanamaması ve "sayın seyirciler oradan bu falsoyu nasıl verebilir, böyle bir golü nasıl atabilir?" haykırışları...
• Şimdi Tv'8 de ana haber sunan Erkan Oyal'ın yıllar önce Trt'de gecenin ilerlemiş bir saatinde haber sunarken "Almanya'nın Aşağı Saksonya eyaleti..." diye başlayan haberi defalarca denemesine rağmen sürekli "Almanya'nın Aşağı Soksan-ya eyaleti" şeklinde telaffuz etmesi, ve siyah-beyaz televizyonlarda dahi görülebilen yüzünün aldığı kırmızı-mor karışımı renk...
• Reha Muhtar'ın canlı yayın konuğuna "hastanede karıştırdığınız ve 5 yaşına kadar büyüttüğünüz çocuğu kendi memenizden mi emzirdiniz?" sorusu...
• Ajdar Anık'ın Beyaz Show'da "Nane Şekeri" adlı şarkımsıyı seslendirirken "müzik çok hızlı" diyerek orkestraya baştan çaldırması, Beyaz'ın "orkestramız adına özür diliyoruz" demesi..
• Zekeriya Beyaz'ın ve Nuri adlı eşcinsel şahısın konuk olduğu ve eşcinsellerin tartışıldığı "Dünya Hali" programında Nuri'nin Zekeriya Beyaz'a "eşcinselim ben, homoseksüelim homoseksüel! Var mı?! Beyoğlu'na belediye başkanı olucam hiçbiriniz kurtulamayacaksınız benden!" demesi, Zekeriya Beyaz'ın ellerini önünde kavuşturup "tövbe estağfurullah" şeklinde sinmesi...
ilk zamanlarda çok kafamızı bulandırdı bu resimler
fareye dönüşen kız filan ?
Fatih Terim’in hayatını konu alan bir dizi çekiliyormuş. Yavuz Bingöl Fatih Terim; İpek Tuzcuoğlu da eşi Fulya Terim rolündeymiş. Zor işe kalkışmışlar...
1) Fatih Terim’in özellikle maçlarda yaptığı o acayip mimikleri yapabilecek bir oyuncu bulunabilecek mi?
2) O Mimikleri yapmak, Zerda’da neredeyse sıfır mimikle oynayan Yavuz Bingöl’ü biraz aşmaz mı? Hele Yavuz’un o meşhur öpüşmeleri, hala beynimizden atamadık...
3) Al Pacino ya da Jack Nicholson diyoruz ama onlar da televizyon dizisine ağır gelir. Prodüksiyonu aşar... Ha belki bi Chevy Chase falan... Fakat O da karizmayı sıfırladı, olmaz...
4) Bu diziyi, her hafta Fatih Terim’e sıkı giydiren Turgay Şeren’siz, Ahmet Çakar’sız, daha doğrusu Telegol’süz düşünmek mümkün mü? Daha Fatih Terim’i oynayacak oyuncu bulamamışken, Turgay Şeren ve Ahmet Çakar’ı canlandıracak birilerini bulmak mümkün mü?
5) Galatasaray için yapılan film sinemalarda zar-zor 1 hafta oynayıp derhal vizyondan kalkmıştı. Fenerlileri, Beşiktaşlıları, Trabzonları karşınıza alıp sadece belli bir takıma dizi yapmak; reyting açısından ne kadar faydalıdır? Bugün üzerimizde bir negatiflik mi var ne, hiçbir şeye olumlu bakamıyoruz. Var bi terslik, hayırlısı...
Biri cep numaranızı sorduğunda aniden elinizi cep telefonunuza atar mısınız? Daha sonra karşınızdakinin size "hala numarasını bilmiyor" diye düşündüğünü zannedip anlamsızca paniğe kapılır mısınız? Daha sonra "cep numaramın ne işi var benim telefonumda" diye kendinizi avutup, şaşkınlığınızı karşınızdakinin üstüne atıp rahatlar mısınız?
Yolda bastığınız türde taşa basmamaya (çapraz basma vb.) dikkat eder misiniz? Eğer yanlış bastıysanız geri donup doğru basar mısınız? Sonra bu eylemden sıkılıp niye böyle bir şeyle uğraşıp zaman harcadığınızı düşünür müsünüz?
Yatmadan önce televizyonu kapatmadan, kanalları dolaşıp "Tas gibi bi hatun çıksa da kafaya onu kaydedip yatsak rüyada ise yarar belki" dediğiniz olur mu?
Hiç yolda yürürken yanda gördüğünüz dilenciye para atacağınız zaman etrafa bir bakıp öyle atar mısınız? Eğer yanınızda bir kaç fıstık varsa cebinizdeki 10 yada 50 kuruşları atmakla atmamak arasında gidip gelir misiniz? En sonunda artistlik olsun diye çıkarıp 5 milyon atar mısınız? Daha sonra pişman olup geri almayı düşünür müsünüz?
Yolda giderken sendelediğinizde etraftakilerin anlamamaları için saçma sapan hoplama ve zıplama hareketleri yapar mısınız?
Test çözerken 3 kere üst üste aynı şıkkı işaretledikten sonra dördüncüyü garanti farklı bir şık yapar mısınız? Dördüncüde bariz aynı şıksa diğer şıkları kontrol edip onlardan birini değiştirmeye çalışır mısınız?
Olurda bir gün aynı anda osurup, geğirip, hapşırdığınız zaman, kalbinizin duracağına inanır mısınız?
İstanbul'da iki yaka arasında çalışan bir otobüsle bir taraftan diğer tarafa geçtiğinizde, aynı yaka içinde seyahat etmek için otobüse binenlere içten içe bir gıcıklık duyar mısınız? Sanki otobüsün sadece yakalar arası kullanılması etikmiş gibi düşünür müsünüz?
Asansörde burnunuzu kurcalarken aynanın arkasında kamera olma olasılığına karşı sırtınızı aynaya döner misiniz ya da bu ihtimal aklınıza geldiğinde elinizi burnunuzdan çekip efendi insan moduna girer misiniz?
İngiliz bilim dergisi NewScientist internet çağının ‘online’ alışkanlıklarını değerlendirdi. Yakında psikologlar internet davranışlarını da tedavi etmek zorunda kalabilir.
ewScientist’in haberine göre hızlı internetin günlük yaşama tam entegrasyonuyla birlikte artık yeni alışkanlıklar türedi. İnternetin en büyük avantajı kimlik gizliliği. Sosyal yaşamda kişilerin yapmaya cesaret edemediği birçok işi internetin kimliksiz ortamında yapmak daha kolay. Örneğin, eski sevgiliye gizli mesajlar gibi.
İnternet şöhretim: Kullanıcı kendi isim ve kimliğini internette arayarak, ne kadar ünlü olduğuna bakıyor.
Blog-İfşa: Önemli sırları veya kişisel bilgileri, kimliğini belli etmeden internette açıklamak. Birçok şirket sırrı ve dedikodular bu yolla yüzbinlerce kullanıcıya yayılıyor.
Crackberry: Kanadalı RIM şirketinin avuçiçi bilgisayar ürünü Blackberry kullanım alışkanlığının had safhası. Kullanıcı Blackberry cihazından e-postalarını kontrol etmekten kendini alamıyor, anneannesinin cenazesinde dahi.
Google-Takip: Eski arkadaşları veya sevgilileri internette arayarak şimdi ne yaptıklarını kontrol etmek.
Siberkondriyak: Hastalık hastalarına gün doğdu, internette o kadar bilgi kirliliği var ki, sıradan bir baş ağrısının dahi kanser olduğunu anlatan onlarca makale okuyup gecenizi zehir edebilirsiniz.
Foto-Canavarı: Hiç tanımadığınız bir kişinin internette yayınladığı fotoğraf albümünü karıştırmak.
Wikipedikolizm: İnternet ansiklopedisi Wikipedia’da uzun uzadıya araştırmalar yapmak, bir maddeden diğerine zıplayarak tüm gece bilgi yükleyip belki de ertesi güne yarısını unutmak.
Cheesepodding: Başkalarına dinlediğinizi itiraf edemediğiniz aşırı romantik şarkıları internetten indirip saatlerce dinlemek.
NTV-MSNBC
Güncelleme: 08:49 ET 20 Aralık 2006 Çarşamba
Hikaye
Cepheden kötü haberler gelmektedir. Şehit sayısı arttıkça daha çok asker gerekmekte ve askere alınma yaşı 18’lere kadar düşmektedir.Hasan’ın köyü çok şehit veren köylerden biridir.
Hasan’ın yaşı küçük olduğundan ve ailede başka erkek çocuk bulunmadığından yasal olarak askere gitmeme hakkı vardır. Babası bir şehittir ve ablasının kocası, eniştesinden hala bir haber yoktur.
Bir yandan bu duygular onu askere çağırırken ve geceleri kabus haline gelirken, diğer yandan sevdiği kız Melek’le bir gelecek hayali kurmadan edemez. Kalma ve
gitme kararı kendisine aittir. Bu ikilem onu çok rahatsız
eder. Ama o kararını gitmekten yana kullanır.
Hasan’ın annesi Akça Kadın yavrusundan ayrılmak
istemeyen ama vatan için gerekirse evladını kurban
etmekten kaçınmayacak kadar cefakar bir Türk kadınıdır.
Hasan’ı askere uğurlarken Hasan’ın saçlarını kınalar.
Hasan ve daha sonra cephe arkadaşları ve komutanları buna bir anlam veremez. Hatta, bu durum zaman
zaman bir espri konusu bile olur.
Hasan diğerlerine göre hem yaş hem de fizik olarak
daha ufaktır. Ama kendini sevdirmeyi başarır ve cesareti
parmakla gösterilir hale gelir. Cephede Anadolu’nun dört
bir yanından gelen yiğitlerle tanışır. Hepsi, kendi
memleketinde sıradan biri iken burada kahramana
dönüşürler.
Son saldırıda Hasan ve arkadaşları şehit olur. Hasan’ın
kınasını yadırgayan komutan kurtulur ve Akça Kadın’ın kına
olayını açıkladığı mektubu okur. Mektupta Akça Kadın,
kınanın üç şeye yakıldığını söyler:
Kurbanlık koyunlara, Allah’a kurban olsun diye; Evlenen kızlara, kocasına kurban olsun diye; Askere giden
gençlere, vatanına kurban olsun diye...
bizzat kendisi
genel kurmay
vural savaş
ekşi sözlük
Erke sırrını açıkladıErke Erke Araştırmaları ve Mühendislik A.Ş adlı şirket tarafından ''yakıt gerektirmeyen bir kuvvet makinesi'' icat edildiği bildirildi.
Swissotel'de düzenlenen basın toplantısında konuşan Şirketin Yönetim Kurulu Danışmanı emekli Tümgeneral Çetin Uğural, bir süredir gazetelerde yer alan ''Erke Bilimsel Düşüncenin Gücü'' başlıklı ilanların nedeninin bir buluş olduğunu açıkladı.
Şirketlerinin uzun süredir bu icat üzerinde çalıştığını belirten Uğural,
''Bu buluş ile erişilen sistem, çevreye zarar vermeyen, istenilen güç ve sürati
sağlayabilen, doğrudan hareketin elde edilebildiği yakıt gerektirmeyen bir kuvvet makinesidir. Bu sistemin çalışmasında maddenin atalet özelliğinden
faydalanılmaktadır'' dedi.
''KÜRESEL ISINMA ÖNLENEBİLECEK''
Uğural, söz konusu sistemle çalışan makinelerde istenilen yerde, istenilen
miktarda elektrik elde edilebildiğini ve sistemin tüm kara, hava ve deniz
taşıtlarında kullanılabileceğini ifade etti. Uğural, bu icatla küresel ısınmanın
önlenebileceğini, iklim bozukluklarının zararlı etkilerinin de ortadan
kaldırılabileceğini öne sürdü.
Çetin Uğural, bu makine için yurt içi ve yurt dışında patent başvurusunun
yapıldığını ve 2007 yılı içinde ürünlerin piyasaya çıkacağını kaydetti.
Toplantıda bazı basın mensuplarının, ''Buluşa yönelik anlatılanların tutarlı
olmadığı, şirketin yönetim kurulu başkanının kim olduğu ve niçin onun yerine
kendisinin açıklama yaptığı, böyle önemli bir buluşun neden dünya çapında bir
organizasyonla tanıtılmadığı'' yönündeki sorulara karşılık Uğural, ''Vakti
gelince hepsi anlatılacak'' diye konuştu.
Yahudiler Hitlerin elinden kurtulduklarında hiçbirşeyleri kalmamıştı . Bırakın devlet kurmayı yiyecek ekmekleri dahi yoktu . Ancak uluslarası camia Almanyanın soykırım yaptığını kabul ettiğinde yahudilere tazminat yolu açılmış oldu . Yahudiler açtıkları davalarla neredeyse tüm alman şirketlerini ve alman bankalarını tazminata mahkum ettirdi . Bugün satılan bir Mercedesten bile belli oranda İsrail hükümetine pay gidiyor ve bu durum gizli değil, zaman zaman gündeme geliyor. İsrail bugün dünyanın en zengin ülkelerinden biri . Ülkelerinde nükleer reaktörlerden tutun en son teknolijiye sahip uçak fabrikaları bile var .
Ancak Hitler döneminde dünyanın en zengin ve en gelişmiş ülkesi olan Almanya bir dönem toparlanmış gibi görünse de belini doğrultamadı .Ekonomisi son 10 yıldır gittikçe kötüleşiyor .
Ermenistan çok fakir bir ülke . Hiçbişeyleri yok . Açlar . Sanayileri , markaları hiçbişeyleri yok . Avrupanın lider ülkesi Fransanın bu soykırımı tanıyıp bize tazminat davası açılması yolunu açması bir anda tüm diğer ülkelere sıçrayacak . Şu an ciğerci kapısında bekleyen kediler gibi ellerinde dosya bekleyen ermenistan hükümeti açacağı binlerce tazminat davası ile Türkiyeyi çok zor duruma düşürecek . Zaten belimiz kurulduğumuz günden beri bükük duruyor , bu tazminatlar Osmanlıyı çökerten kapitilasyonlar gibi bizi de çökertecektir .
Siyasi görüşün ne olursa olsun , bu memleketin insanıysan bu maili yayabildiğin kadar yay , şu bilinçsiz halkını uyarmaya çalış .
Fransız markalarından alışveriş yapma , 3 kuruş fazla ver , 2 adım fazla yürü başka marka kullan . Cebin haysiyetinin önüne geçmesin .
http://www.emrex2.blogspot.com/
haritalar,milletler arasi kisaltmalar,tum dunya ulkeleri
hakkinda bilgiler bulmak mumkun
Turkiye
Kitabe-i Seng-i Mezar
I
Hiçbir şeyden çekmedi dünyada
Nasırdan çektiği kadar
Hatta çirkin yaratıldığından bile
O kadar müteessir değildi;
Kundurası vurmadığı zamanlarda
Anmazdı ama Allahın adını,
Günahkar da sayılmazdı.
Yazık oldu Süleyman Efendiye
II
Mesele falan değildi öyle,
To be or not to be kendisi için;
Bir aksam uyudu;
Uyanmayıverdi.
Aldılar, götürdüler.
Yıkandı, namazı kilindi, gömüldü.
Duyarlarsa olduğunu alacaklılar
Haklarını helal ederler elbet.
Alacağına gelince...
Alacağı yoktu zaten rahmetlinin.
III
Tüfeğini depoya koydular,
Esvabını başkasına verdiler.
Artık ne torbasında ekmek kırıntısı,
Ne matarasında dudaklarının izi;
Öyle bir rüzgar ki,
Kendi gitti,
İsmi bile kalmadı yadigar.
Yalnız şu beyit kaldı,
Kahve ocağında, el yazi siyle:
'Ölüm Allahın emri,
'Ayrılık olmasaydı.'
Orhan Veli Kanık
nasıl da 33 oluverdim?geldik gidiyoruz bari ayrılık olmasa
şu fransız ürünlerini bir boykot etsem de nasıl etsem nerden bulsam bu ürünlerin tam listesini? sonra limk te gezinirken karşıma çıktı inceledim.İnceledim de
aklıma takılanlar da olmadı değil.Mesela tikveşli? bunu anlayamadım?Tikveşliyi Fransızlar satın mı aldılar?
Neyse onu geçelim.Kesin bu şekilde yani "boykotlama" şeklinde bir ders vermemiz lazım...Aslında ben bunu daha önce de söylemiştim diyeceğim ama tabiki sesimi o zaman çok duyuramamıştım.Burada hiç olmazsa
google dan birşeyler arayan vatandaşlar gelip geçerken rastlayabilirler.Zamanında az buçuk ekonomi okuduğum için yakın çevremdeki arkadaşlara "boykotlama" yöntemini anlattığımda zaten kıt kanaat asgari ücretle geçinen vatandaşlar neyin boykotunu yapsın bea abi dediklerinde TOFAŞ ın kuş grubunun yerini ufak ufak devralan CLIO yu örnek gösterdiğimde ve bunu da bu ülkenin vatandaşları alıyor dediğimde cevapsız kaldıklarını hatırlıyorum.Bu benim görebildiğim küçük bir örnekti.
Peki o zaman İtalyanlara kızıp Fransız yada başka markalara yönlendiğimiz söylenebilirse sonra ne yapacağız?Anadol sanırım 1970 lerin sonunda tükendi.Almanlar? Hmmm I.Dünya savaşında popolarını kurtardığımızı zannettiğimiz "onlar yenildiği için bizimde yenik sayıldığımız" dostlarımız mı? Bence yarın onlar da bir kelek atabilirler.Tıpkı Fransızlar gibi...Eee ? biz neye bineceğiz?TATA? Ya o arabalara bile öz memleketinde
binmiyorlar.Daha doğu ee tabi hiç savaşmadığımız Japonlar ...
Peki neden kendimiz üretemiyoruz sorusuna cevaben biz dışa yavaş yavaş MECBURUZ cevabını hemencecik bulamıyoruz.???
Pardon ama bir tarafımızı yırtsak bile,Gümrük Birliğine kendimizi
ağırdan satamadan biz aç arsız bir pazarız buyrun gelin bize herşeyinizi satabilirsiniz küçük esnaf sanayici de neymiş zaten gümrük birliğine giriş avrupa birliğine giriştir dediysek biz bu fransa almanya italya vs boykotunu o zaman kaybettik.
Gene ekonomiye dönüyorum arz-talep meselesi kardeşim.fransız malına talep azalacak
ee fiyat düşecek gene alacağız gene alacağızzz...Milliyet gazetesinin ayda 100 Dolar taksitle (ee birde kupon da vardı) Fiat marka araba sattığını unutmayalım...
son cümle ilginç:
Fransa'yı protesto için bütün lacoste t-sirtlerimi yaktım...
Allah'tan hepsi taklitti...
My blog is worth $4,516.32.
How much is your blog worth?