30 Haz 2007
26 Haz 2007
basogretmen
basogretmen
Originally uploaded by muratyilmaz.
kadikoy meydan daki Ataturk heykelinden bir detay
25 Haz 2007
23 Haz 2007
B U L U N T U - FOUNDLING
B U L U N T U - FOUNDLING
Originally uploaded by Rana___.
Çaresizlik tek kareye sığar mı?
Ya da terk edilmişlik?
Aynı kareye, hem devletin müşfik eli dokunur...
Hem de aynı el, bu kadar hoyrat olur mu?
Maalesef oldu...
Adı henüz yok bu çaresiz bebeğin...
Kayseri'de bir tarlaya terk etmiş anası.
Devlet Doğumevi kucaklamış bebeği.
Sarılık tedavisine başlanmış acilen...
Sonra bir aklıevvel çıkmış...
Kopartmış bir parça sargı bandını...
Çıkartırken ne kadar çok canını acıtacağını bile bile...
Yapıştırmış minik bedenine...
Üstüne bir de yazı yazmış...
Sanki adını koyar gibi: Buluntu...
***
Buluntu...
Buluntu...
Buluntu...
3 kere...
5 kere...
10 kere...
Hiç durmadan tekrarlayın bu kelimeyi...
Bir kelime, hiç bu kadar canınızı acıtmış mıydı, söyleyin
(iskender baydar)
İstanbul'u Dinliyorum
İstanbul'u Dinliyorum
Originally uploaded by _Kaotik_.
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Önce hafiften bir rüzgar esiyor;
Yavaş yavaş sallanıyor
Yapraklar ağaçlarda;
Uzaklarda, çok uzaklarda
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı..
..
''O.Veli Kanık''
el-İNŞİRÂH
el-İNŞİRÂH
Originally uploaded by _Kaotik_.
Biz senin göğsünü inşirah etmedik mi?.. İndirmedik mi üzerinden ağır yükünü?.. (İnşirah-1/2)
İnşirah
Sana yapılan ihsanları hatırla. Hani Rabb'in seni sıkıntılarınla cebelleşirken görmüştü de acımıştı. Hani dış baskılar karşısında ruhunun mağarasına kapanmıştın da ruhun sana yüz cevirmişti. Öylece çöküp kalmıştın yerinde. Toza dumana karışmıştın. Dağınık ve bölük pörçük olmuştun. Sığındığın ve olanak olarak gördüğün her sığınak zarar ve zifos sızdırıyordu. Elini kalbinin üstüne koyarak, "Ey kalbim sabret. Katlan ve sancı. Kaderin keder olmuştur." dediğin o günleri hatırla...
Yalnızdın. Mahsun ve mutsuzdun. Göğsün taşıdıklarını kime anlattıysan dinlemiyorlardı. Sesin duyulmuyordu. Dilsiz kalmıştın. Dildaş arıyordun. Dilhundun...
Göğsündekileri O biliyordu. Ve O'ndan başkasına açık değildi göğsün sakladıkları. Yalnız ve yetimdin. Daralan göğüs dünyanda bir buhran içindeydin. Buhar kaplamıştı her yanı. Etrafında olup biten hiçbir şeyi görmüyordun. Gözün menzili sıfıra dayanmıştı. Öyle ki kendini bile göremeyecek kadar pusa gömülmüştün. Kurtlar kokuna doğru gelirlerken sen onlardan bihaberdin...
Ama senden haberdar olan birileri vardı. Ve senin adımların takip ediyordu. Yalnızken, nefes alıp verirken, düş ve düşüncelerdeyken seninle birlikte ikinci kişi olan biri vardı. İşte onu hatırla. Hatırla, hani seni bu halden azat etmişti. Daralan ruhuna ve dünyana ferahlık vermişti. Göğsündeki mikropları bir anda rahmetiyle dumura uğratmıştı. O'nun rahmetiyle içindeki kurtçukları dışarı atmıştın. Etrafındaki kurtlar sana yaklaşmadan pus içinden berraklığa taşınmıştın.
Hatırla ve hamd et. Hamdını hatırlatıcı ile yap. Kendine yapılanları anımsayarak inşirahı avuçlarına al ve dara düşenlere taşı...
iktibas
Mahya nedir?
Mahya nedir?
Originally uploaded by meliha`.
Mahya, farsça mâh kelimesinden gelir. Mah, ay demektir. Yazılışından dolayı mahiyye veya mahiyya diye de okunur.
Eskiden mahya, camilerin minareleri arasına gerilen iplere kandiller asılmak suretiyle hazırlanırdı. Elbette bu kandiller kandil yağına batırılmış ipin tutuşturulmasıyla yanar. Yani sadece mahyayı yapmak değil, uygun bir düzeneği hazırlayıp, yakmak ve nihayet minarelere germek de marifettendi. Bir de buna eskiden latin değil arap harflerinin kullanıldığını da eklersek zorluk derecesini anlamış oluruz.
Mahya seyretmek Ramazan eğlencelerinden biriydi diyebiliriz. Zira mahyacılar maharet ve ustalıklarına göre çeşitli yazılar, şekillerle minareleri donatırlardı. (bkz.: Şehr-i Sultan İçinde Sultan-ı Şehr)
Bir diğer bilinmesi gerekense, Osmanlı zamanında iki veya daha çok minareli camileri padişah veya padişah ailesinden biri yaptırabilirdi. Diğerleri tek minareli olmak zorundaydı. Yani mahya, sadece padişah ve ailesine mensup kişilerin camilerine kurulabiliyordu.
Anne ve oğul
Anne ve oğul
Originally uploaded by meliha`.
Yer: Süleymaniye Camii kabristanı
Bu mezar taşının ayrı bir özelliği var. Dikkat edilirse, bir mezarda iki kişiye ait kitabe bulunmakta. Biri kadın, diğeriyse erkek çocuğuna ait.
Sebebiyse şu: Doğum anında veya çok kısa aralıklarla hem anne hem de çocuğu vefat ederse aynı mezara gömülüyor ve tek bir pehle taşına (yatay olarak kabre örtülen ve üstüne kitabe dikilen taş) iki tane mezartaşı dikiliyordu. Böylece yazıyı okuyamasanız bile ölüm sebebini anlayabiliyordunuz.
Bu adet, Osmanlı geç döneminde görülmeye başlamış.
Arkadaki kadın mezartaşının yazısı biraz silindiği için okuyamadım. Fakat tarihlere baktığımızda iki gün arayla öldüklerini görüyoruz. Oğul 15 Ramazanda, anneyse 17 Ramazanda vefat etmiş.
Öndeki küçük erkek çocuğunun mezartaşındaysa şunlar yazılı:
Ah mine'l-mevt
terk eyledi vâlidinin bir gülü
taze idi oldu cennet bülbülü
Mumcular Kethüdası Hacı Ahmet
Efendinin mahdumu Mustafa
Efendinin ruhuna Fatiha
fi 15 Ramazan Sene 1276
(miladi: 7 Nisan 1860)
Böyle bir manzarada sahuru beklemek.
Böyle bir manzarada sahuru beklemek.
Originally uploaded by nurzen.
Ya Fettâh يافتاح
Ya Fettâh يافتاح
Originally uploaded by meliha`.
fotoğrafdaki üç anahtar, solda bir kısmı gözüken çok büyük bir kilide ait. kilidin üstünde üç tane anahtar deliği var. artık nasıl bir şeyin kilidiyse, böylesine büyük. fotoğraftaki anahtarların büyüklüğünü anlamanız için, arkalarında bulunan prize bakmanız yeterli sanırım..